Katie Hunt
Nature dergisinde, çoklu yazar tarafından 9 Ocak 2024 tarihinde yayınlanan bir makalede; Almanya’nın Ranis kentindeki IIlsenhöle mağarasında yaklaşık 45.000 yıl önce yaşamış erken dönem Homo sapienslerin ekolojisi, geçim kaynaklarını beslenme alışkanlıkları ele alınmakta. Zooarkeoloji, paleoprotemiks, sediment DNA ve kararlı izotop analizi gibi çok yönlü yöntemler kullanılarak, bu insanların soğuk bir step / tundra ortamında büyük karasal memelilere dayalı homojen bir beslenme düzenine sahip olduğunu ve mağaranın aynı zamanda ayılar ve sırtlanlar tarafından da kullanıldığını gösteriyor. İnsanların mağaradaki varlığı aralıklı ve kısa düreli ziyaretlerle sınırlıydı ve bu durum küçük ve hareketli gruplar halinde birlikte yaşamalarıyla açıklanabilmektedir. Bulgular, Avrupa’ya erken dönem Homo sapienslerin yayılmasının, daha önce düşünüldüğü gibi ılıman iklimlere değil, aynı zamanda aşırı soğuk iklimlere de uyum sağlayabildiklerini ortaya koyuyor.
Bilim insanları, Avrupa’da bulunan insan kalıntılarının bilinen en eski Homo sapiens DNA’sını elde ettiklerini ve bu bilginin türümüzün Neandertallerle ortak geçmişini ortaya çıkarmaya yardımcı olduğunu söylüyor.

Von Huuuuh – Eigenes Werk, CC0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=18790662
Nature dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, Almanya’nın Ranis kentindeki bir orta çağ kalesinin altındaki bir mağarada ortaya çıkarılan 13 kemik parçasından dizilen antik genomlar, yaklaşık 45.000 yıl önce bölgede yaşayan bir anne, kız ve uzak kuzenler de dahil olmak üzere altı kişiye aitti.
Genomlar Neandertal soyuna dair kanıtlar taşıyordu. Araştırmacılar, Ranis ve çevresinde yaşayan bu ilk insanların atalarının muhtemelen Neandertallerle karşılaştığını ve bebek yaptığını ancak bu etkileşimin mutlaka yanı yerde gerçekleşmediğini belirtti.
Bilim insanları 2010 yılında ilk Neandertal genomu dizilendiğinden beri ilk insanların Neandertallerle melezlendiğini biliyordu. Bu, bugün hala insanlarda izlenebilir bir genetik mirası bırakan bomba gibi bir keşifti.
Ancak, insanlık tarihindeki bu kritik ve gizemli dönüm noktasının tam olarak ne zaman, hangi sıklıkla ve nerede gerçekleştiğini saptamak zor olmuştur. Bilim insanları türler arası ilişkilerin, Homo sapiensin Afrika’dan ayrılıp 250.000 yıldır Avrasya’da yaşayan Neandertallerle karşılaşmasıysa Orta Doğu’da bir yerde gerçekleşmiş olabileceğine inanıyor.
Science dergisinde yayınlanan ve 59 eski insan ile 275 yaşayan insanın genomlarından elde edilen bilgileri analiz eden Neandertal soyu üzerine yapılan daha geniş kapsamlı bir çalışma, modern insanlardaki Neandertal soyunun çoğunun “tek, paylaşılan uzun bir gen akışı dönemine” atfedileceğini ortaya koyarak daha kesin bir zaman çizelgesini doğruladı.
Science’daki çalışmanın kıdemli yazarlarından ve Berkeley’deki California Üniversitesi’nde moleküler ve hücre biyolojisi bölümünden yardımcı döşen olan Priya Moorjani, bir basın brifinginde “farklı olduğumuzdan çok daha fazla benzerdik” dedi.
Bu gruplar arasında çok büyük olduğunu düşündüğümüz farklılıklar aslında genetik olarak çok küçüktü. Uzun bir süre boyunca birbiryle karışmış ve uzun bir süre boyunca yan yana yaşamış gibi görünüyorlar.
Araştırma, yaklaşık 50.500 yıl önce başlayan ve yaklaşık 43.500 yıl önce sona eren çok önemli bir dönemi saptadı- şu anda soyu tükenmiş olan Neandertallerin arkeolojik kayıtlarından kaybolmaya başlamasından kısa bir süre önce. Bu 7.000 yıllık zaman dilimi boyunca, ilk insanlar Neandertallerle karşılaştı, seks yaptı ve oldukça düzenli bir şekilde çocuk doğurdu. Çalışmaya göre bu faaliyetlerin en yoğun olduğu dönem 47.000 yıl önceydi.
Araştırma ayrıca, Neandertal atalarımızn miras kalan ve bugün genomlarımızın %1 ila %3’ünü oluşturan belirli genetik varyantların zaman içinde nasıl değiştiğini de gösterdi. Bağışıklık sistemiyle ilgi olanlar gibi bazıları, sıcaklıkların çok daha soğuk olduğu son buzul çağında yaşarken insanlara faydalı oldu ve bugün de fayda sağlamaya devam ediyor.
San Francisco’daki Kaliforniya Üniversitesi Bakar Hesaplamalı Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde epidemiyoloji ve biyoistatik profesörü olan evrimsel genetikçi Tony Capra, iki çalışmanın genetikçilerin intogression olarak tanımladıkları, insanlar ve Neandertallerin gen alışverişinde bulundukları zamanlamaya önemli ölçüde güven verdiğini söyledi.


İki araştırma projesi üzerinde çalışan bilim isnanları, ayrı ayrı benzer bir sonuca ulaştıklarını frk ettiklerinde çalışmalarını aynı anda yayınlama kararı verdiler.
Neandertal Atalarımız Bizim Genlerimizi Nasıl Şekillendirdiler?
Science dergisinde yayımlanan araştırma, Neandertal atalarımızdan miras kalan genetik varyantların insan genomunda eşit olmayan bir şekilde dağıldığını ortaya koydu.
Tony Capra, Vanderbilt Üniversitesi Biyolojik Bilimler Bölümü’nde Yardımcı Doçent olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda Vanderbilt Genetik Enstitüsü, Yapısal Biyoloji Merkezi ve Biyomedikal Enformatik Bölümü’nde de görev yapmaktadır.
Genetik, evrim ve biyotıp alanlarındaki sorunları ele almak için bilgisayar bilimi ve istatistik araçlarını kullanmaktadır.
Bilim insanlarının “arkaik çöller” olarak adlandırdıkları bazı bölgeler Neandertal genlerinden yoksundur. Bu çöller muhtemelen iki grup melezleştikten sonra, 100 nesil boyunca belki de yavruların hayatta kalma şansını etkileyecek doğum kusurları veya hastalıklarla sonuçlandığı için hızla gelişti.
Capra e-posta yoluyla yaptığı açıklamada, “Bu bölgelerde Neandertal DNA’sına sahip olan melez bireylerin, muhtemelen ciddi hastalık, ölümcüllük veya kısırlık nedniyle önemli ölçüde daha az uygun olduğunu gösteriyor” dedi.
Özellikle “X kromozomu bir çöldü. Capra Neandertal varyantlarının hastalığa olan etkilerinin X kromozomu üzerinde daha büyük olabileceğini, çünkü belki de dişilerde iki kopya halinde bulunurken erkeklerde sadece bir kopya halinde bulunduğunu söyledi.
Capra, “X kromozomu ayrıca değiştirldiğinde erkek doğurgnlığıyla bağlantılı birçok gene sahiptir, bu nedenle bu etkinin bir kısmının erkek melez kısırlığına yol açan intogresyondan kaynaklanmış olabileceğini öne dürmüştür” dedi.
Antik ve modern Homo sapiens genomlarında en sık tespit edilen Neandertal gen varyantları, bağışıklık foksiyonu, deri pigmentasyonu ve metabolizma gibi özellik ve işlevlerle ilgildir ve bazılarının sıklığı zaman içinde artmaktadır.
“Neandertaller, Afrika dışında sert, buzul çağı iklimlerinde yaşıyprdu ve bu prtamlardaki iklime ve patojenlere adapte olmuşlardı. Modern insnalar Afrika’yı terk edip Neandertallerle çiftleştiğinde, bazı bireyler muhtemelen çevreye daha iyi adapte olmalarını ve gelişmelerini sağlayan Neandertal genlerini miras aldılar” diyor Science makalesinin başyazarı ve Almanya’nın Leipzin kentindeki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nde doktora öğrencisi olan Leonardo Iasi.
Nature araştırmasına göre Ranis’te yaşayan bireylerin %2,92u Neandertal soyundan geliyordu ve bu oran günümüzdeki çoğu insandan farklı değildi.
Bilim insanlarınn yeni zaman çizelgesi, insanların Afrika’yı ne zaman terk ettiklerini ve dünyanın dört bir yanına göç ettiklerini daha iyi anlamalarını sağlıyor. Science çalışması, Afrika’dan ana göç dalgasının esasen 43.500 yıl önce tamamlandığını, çünkü bugün Afrika dışındaki çoğu insnın bu dönemden gelen Neandertal soyuna sahip olduğunu öne sürdü.
Ancak. Bilim insnalarının hala bilmediği çok şey var. Bugün, doğu Asya’daki insnaların neden Avrupalılardan daha fazla Neanderrtal atasına sahip olduğu ya da bu döneme ait Neandertal genomlarının neden Homo sapiens DNA’sına dair çok az kanıt gösterdiği net değil.
Ranis bireylerinin dizilen genomlar en eski Homo sapiens genomları olsa da bilim insanları daha önce 400.000 yıl öncesine ait Neandertal kalıntılarından DNA elde etmiş ve analiz etmişti.
İnsan soy ağacının kayıp dalı
Ranis’teki mağarayı ev olarak kullanan bireyler Avrupa’da yaşayan ilk Homo sapiensler arasındaydı.
Sayıları birkaç yüzü bulan bu ilk Avrupalılar arasında 230 km uzakta, Çek Cumhuriyeti’ndeki Zlatý kůň’de yaşayan bir kadın da bulunuyordu. Bu kadının kafatasından alınan DNA daha önceki bir çalışmada dizilenmiş ve Natıre çalışmasına katılan araştırmacılar bu kadını Ranis bireyleriyle ilişkilendirebilmişti.
Çalışmaya göre bu bireyler koyu tenli, koyu saçlı ve kahvereng gözlüydü. Bu da belki de Afrika’dan nispeten yeni geldiklerini yansıtıyordu. Bilim insnaları, beslenme biçimlerini ve nasıl yaşadıklarını bir araya getirmek için alandaki kantıları incelemeye devam ediyor.
Bu aile grubu, bugün yaşayan insanlarda atalarına dair hiçbir iz bırakmadan yok olan öncü bir nüfusun parçasıydı. Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü Arkeogenetik Bölümü Direktörü Johannes Krause, antik insnaların diğer soylarıının da yaklaşık 40.000 yıl önce tükendiğini ve tıpkı Neandertaller gibi ortadan kaybolduğunu söyledi. Bu yok oluşlar, Homo sapiensin Homo neandertalensisin ölümünde bir rol oynamadığını gösterebilir.
Nature çalışmasının kıdemli yazarlarından Krause, “İnsan hikayesinin her zaman bir başarı hikayesi olmadığını görmek biraz ilginç” dedi.
Yazının orijinali için buraya tıklayınız.







Yorum bırakın